11 Nisan 2012 Çarşamba

Herkes soruyor neden saçlarını boyattın diye. Spesifik bir nedeni yok. Birikim diyelim.
Kızların depresyonundan faydalanan daima çikolata firmaları ve kuaförler olmuştur. Bunun en güzel örneğiyim.

2 Nisan 2012 Pazartesi

canım sıkılıyo genşler. hem de çok sıkılıyo.
sonunda yine saçlarımı boyatcam, o olcak yani !

19 Mart 2012 Pazartesi

Bugün EatPrayLove'ı izledim. Yani "Ye-Dua et-Sev" filmdeki kadın nerdeyse tamamen beni anlatıyor. Sevdiklerine aşırı bağlanan, kopması gerekiyosa kaçan, il hatta ülke değiştiren biri. Tanrıyı arıyor gibi anlatılıyo filmde ama bence kadın aşkı arıyor. Yaşadığı şeyler yüzünden bağlanma korkusu başlayan ve artık yaptığı hiç bi şeyden zevk almayan kadının seyahatleri.
Yeni diller, yeni yerler keşfetmesi, bolca yemek yemesi, gezmesi, dua etmesi... Ve en sonunda bir ödül gibi gelen aşk. 


Javier Bardem 'i seviyorsanız daha çok seveceksiniz ;)

James Franco ' ya aşık olacaksınız!! (eğer hala değilseniz :))

Ve de şunu belirtmeden geçemeyeceğim ki Julia Roberts 'ın alnındaki 3 damar her güldüğünde ve her ağladığında iğrenç biçimde çıkmasaymış onu daha çok sevebilirmişim.

Kısacası izleyin diyorum ;) Pişman olmazsınız.

Ahanda afişi:


15 Mart 2012 Perşembe

Gençler, macaron candır candır candır diyorum başka da bir şey demiyorum.




7 Mart 2012 Çarşamba

Elmalı Tarçınlı Kek :)

Öncelikle malzemeler:
* 3 yumurta
* 1 su bardağı şeker
* 2 su bardağı un
* 1 tatlı kaşığı tarçın
* 1 elma (küp küp doğranmış)
* 1 havuç (rendelenmiş)
* 1 tatlı kaşığı ayçiçek yağı
* 1 paket kabartma tozu
* 1 paket vanilin

Yapılışı için:
3 yumurtayı güzelce çırpıyoruz, süpersonik bir şekilde kabarınca içinde şekeri de döküp bi güzel karıştırıyoruz. Ardından unu, tarçını, elmayı, havucu ve yağı döküyoruz. Bunları da karıştırdıktan sonra en son vanilin ve kabartma tozunu ekliyoruz. Kabartma tozunu en son dökmek, kekin kabarmasındaki en önemli husustur :)

Daha sonra yağlanmış kek kabına keki döküyoruz. Yeterince kabardığında ve üstü kızardığında kekimiz olmuş demektir.
Afiyet bal şeker olsun :))



1 Mart 2012 Perşembe


Bugünün şarkısı bu olsun o zaman...

Cause there'll be no sunlight
If I lose you, baby
There'll be no clear skies
If I lose you, baby
Just like the clouds,
my eyes will do the same 
If you walk away
Everyday, it will rain,rain, rain

29 Şubat 2012 Çarşamba


Şu dünyada en çok sevdiğim şey!!
(soldan itibaren: 2 beyaz çikolatalı, 2 kayısılı, 1 fıstıklı, 2 çilekli, 2 sütlü çikolatalı)

18 Şubat 2012 Cumartesi

Şimdi de sizlere yeni çıkan Avon ojelerini tanıtacam :)
5 adet sipariş verdim.
isimleri:
blue escape, aqua fantasy, loving lavender, orange dreamsicle, fushsia fun.


İtiraf etmeliyim ki en çok beğendiğim pembe oldu. çünkü onun içerisinde simler var diğerleri mat.
Hepsini tavsiye ederim :)

Arkadaşlarımın aldığı doğum günü hediyesini tanıtacam sizlere :)
Çok acayip bir oje. Magnet oje olarak geçiyo ve mıknatısla yapılıyo :)
Hemen anlatıyorum.

Bu oje ve tırnakların sonucu :)





10 Şubat 2012 Cuma

TAG :)

Küçük Renkli Günlüğüm beni taglemiş :) Çok teşekkür ederim :) Ben de yapacağım :)


Öncelikle bazı kurallarımız varmış bunları öğrenelim :D

Postu hazırlarken kuralları yazmanız gerekiyor.
Herkesin 11 tane kendine ait soruyu cevaplaması gerekiyor.
Sizi tagleyen kişinin hazırladığı 11 soruya cevap vermeniz, sonrasında kendi hazırladığınız 11 soruyla 11 kişiyi taglemeniz gerekiyor.
Sorularınızı cevaplamasını istediğiniz 11 kişinin bloguna bunu haber vermeniz gerekiyor.
Sizi tagleyen kişiyi tagleyemiyorsunuz.
11 kişiyi net bir şekilde taglemeniz ve bunu okuyorsan taglendin şeklinde bir yazı yazmanız gerekiyor.

Benim için sorduğu sorular ve cevaplarım :)

1-) Ruj mu rimel mi allık mı?
Benim için rimel daha önemli sanırım. Allık pek kullanmıyorum. Rujum da her daim çıkıyor :)
2-) Paranı en çok hangi ürünler için harcarsın?
(kıyafet, kozmetik, ev eşyası, kitap vs...)

Normalde en çok parayı yemeğe harcıyorum :D 12 saat dışarda olmanın bedeli bu sanırım.
3-) İlerde dünyanın herhangi bir yerinde yaşama fırsatı verildi, bu yer neresi?
Yaşamak için Londra, tatil için Miami :)
4-) Yılbaşı büyük ikramiyesi sana çıktı :) Yapacağın ilk 5 şey ne?
1. Dünya turu yapmak
2. Yeni gitar ve ekipmanlar almak
3. Yeni bir kıyafet dolabı döşemek :)
4. Araba almak
5. Geri kalanını aileme bağışlamak (kalırsa :))
5-) En beğendiğin ünlü hangisi?
(Türk, yabancı; kadın, erkek; oyuncu, şarkıcı fark etmez)
Şu an taptığım Bruno Mars :)
6-) "İşte bu şarkı sanki benim için yazılmış" dediğin bir şarkı var mı?
Gripin'in Daha Gençsin şarkısı. Bana yazılsa anca bu kadar beni anlatırdı :)
7-) Vakit geçirmeyi en çok sevdiğin kişi kim?
Sanırım kendim. Yalnızken daha mutluyum.
8-) Kendini 3 kelimeyle ifade etmek istesen bu 3 kelime hangileri olur?
Müzisyen, her daim gülümsemeye çalışan, tersi pis.
9-) Takıyla aran nasıldır? Takıp takıştırmayı sever misin?
Çoğu sabah okula yetişmek için takı takmayı unutuyorum ama sanırım küpeden vazgeçemiyorum.
10-) Youtube da video yapan Türk kızlar hakkında neler düşünüyorsun?
Çok yetenekli olduklarını düşünüyorum.
11-) Hazırladığım soruları nasıl buldun?? :D
Kendimi anlatabileceğim sorular oldu teşekkürler :)

Çok teşekkür ediyorum kendisine. 
Ben de buraya sorular yazıp etiket eklemek isterdim ama takipçim olarak gözüken sadece 6 kişi var, birisi de bana soruları yazan olduğuna göre 11 kişiyi tamamlamam imkansız hale geliyor :)

Küçük Renkli Günlüğüm blog sayfası için lütfen tıklayın:

9 Şubat 2012 Perşembe

Kıştan nefret ediyorum.
Soğuk havadan nefret ediyorum.
Borçlar Hukuku'ndan nefret ediyorum!
İdare Hukuku'ndan nefret ediyorum!
Vizelerden daha çok nefret ediyorum.

Yaz gelsin lütfen.
Sınavlar bitsin.
Deriiin bir nefes alalım.

7 Şubat 2012 Salı

Dün sizlere güzel bir yazı yazacaktım. Sömestr tatili boyunca izlediğim tüm filmleri eleştirecektim.
Fakat moralim aşırı bozuk olduğu için internete girme gereği bile duymadım :/
Bugün de canım yazmak istemediği için yazamıyorum :)
Belki yarın belki yarından da yakın yazabilirim beni bekleyin :)

6 Şubat 2012 Pazartesi

Nedendir bilmiyorum P.S. I Love You filmini çok severim.
Şu hayatta en çok izlediğim filmdir ayrıca.
En az on kez izlemişimdir.
Ve en az on kez ağlamışımdır.
İşte size o filmden sadece bir kısım:

Mutlaka izleyin.
Seveceksiniz :)

4 Şubat 2012 Cumartesi

Bu dünyada Gerard Butler gibi biri var...
Ve insanlar hala yakışıklı erkek tanımına ihtiyaç duyuyorlar...
Tanrım!

Enfes Poğaça Tarifi :)
Bugün evde canım sıkıldı ne yapacağımı bilemedim. Önce her zaman olduğu gibi bi film izledim. Baktım sıkıntım geçmedi kendimi mutfağa kapattım. Enfes poğaçalar yaptım. Bu da tarifi:

1 yumurta akı
1 çay bardağı zeytinyağı
1 çay bardağı yoğurt
1 tutam tuz
125 gram tereyağı
Alabildiği kadar un (yaklaşık 3,5 su bardağı)
1 paket kabartma tozu

Hepsini yoğuruyoruz. Bu sırada beyaz peyniri ezip içine kaşar rendeliyoruz, üstüne küçük küçük doğranmış maydanozları ekliyoruz ve karıştırıyoruz. İç malzemesi de böylelikle hazırlanmış oluyor :)

Hazırladığımız hamuru 10'a bölüyoruz ve onları yuvarlak biçimde şekillendiriyoruz.
Her birini açıp içine peynirli iç karışımdan koyuyoruz ve kapatıp şekil veriyoruz.

Yağladığımız fırın tepsisinin üstüne poğaçalarımızı yerleştirip üstüne yumurtanın sarısını sürüyoruz.
180 derecelik önceden ısıtılmış fırına sürüyoruz.

Yumurtanın rengi pembeleştiğinde olmuş demektir.

Afiyet olsuuunn :))

3 Şubat 2012 Cuma

Şu hayatta erkekler hakkında bir şey öğrendiysem o da şudur:
Bi kızı elde edebilmek için rolden role girerler, kızın istediği erkek tipini oynarlar. "ben de o filmi çok severim" "ben de mayonezi hiç sevmem" "ortak yönümüz de ne çokmuş" gibi laflarla kızın ağzından girip burnundan çıkarlar. Kızla çıkmaya başladıktan sonra yavaş yavaş özlerine dönerler. Artık eskisi kadar mesaj atmamaya özlememeye başlarlar. Değişim büyür. "Aslında ben mayonez severim ya"

Dersin ki şu filmi sevdiğini söylemiştin ikincisi çıkmış hadi gidelim, "ben aslında o filmden nefret etmiştim boşver romantik komediyi şimdi testereye gidelim"
Kızın çıkmaya başladığı erkek zamanla odunlaşır, öküzleşir.

Sen böyle değildin dersin. Cevapları hazırdır. "Ben hep böyleydim sen yanlış tanımışsın"
Neden böyle davranıyosun dersin. Cevap bellidir. "Beni değiştirmeye çalışıyosun"

Erkek milleti x karenin parabolü gibidir. Senin tanıdığınla o apayrıdır. 

1 Şubat 2012 Çarşamba



onu anlatmaya kelimeler yetmeyecek...



Bir kadın çocuktur aslında..
Çocuk gibi davranmayı sever.
Erkeğin kendisine bir çocuğa gösterdiği şefkati göstermesini de ister.
Bir çocuğu okşar gibi incitmekten korkarak okşamalıdır erkek kadını.
Ama her kadın çocukça da olsa dinlenilmesini, dikkate alınmasını ister.
Yani bir kadının çocukluk yapmasına izin vereceksiniz,
ama asla onu bir Çocuk olarak görmeyeceksiniz.

Bir kadın güçlüdür aslında.
Hatta erkeklerden çok daha güçlüdür.
Ama bu gücünü her zaman ortaya koymasını sevmez.
İster ki Erkeğin gücü kendisine huzur versin.
Kendi kendine yapabileceği şeyleri bile Erkeğin yapmasını bekler.
Böylece hem daha kadın olduğunu hissedecektir hem de
erkeğinin ne kadar güçlü olduğunu görecektir.
Ancak kadın gücünü göstermek istediğinde onu engelleyemezsiniz.
Yapmak istediği bir şey varsa mutlaka yapar.

Bir kadın sevgilidir aslında.
İçinde her zaman sevgiyi taşır.
Sevdiklerinden kolay kolay ayrılamaz. Sevdiklerini kolay kolay kıramaz.
Zor sever ama tam sever.
Bir kadının tam anlamıyla sevebilmesi için
yüreğinin kabul ettiğini beyninin de kabul etmesi gerekir.
Ve sevmezse de onu asla sevmeye zorlayamazsınız.
Belki kolayca yüreğine girebilirsiniz.
Ancak beyninde yer etmemişseniz her an terk edilebilirsiniz.
Sevmediği halde terk etmeyen kadınlar da var elbette.
Bunun nedeni ise engelleyemedikleri "acımak" duygusudur.

Bir kadın yalnızdır aslında.
Hiçbir zaman kadını bütünüyle elde edemezsiniz.
Kendisine ait bir dünyası vardır ve orada hep yalnızdır.
O dünyaya kimsenin girmesine izin vermez.
Hiçbir anahtar o dünyanın kapısını açamaz.
Yalnızlık onun sığınağıdır.
O sığınağa ne zaman gireceğine, ne kadar kalacağına hep kendisi karar verir.
Sığınaktayken oradan çıkmaya zorlarsanız onu sonsuza dek kaybedebilirsiniz.

Bir kadın bilgindir aslında.
Neler yapabileceğini erkek aklı hayal bile edemez.
Yaratıcılığının sınırı yoktur.
Ama bunu ortaya çıkartmak için hayatının erkeğini bekler.
Hoyratça harcamaz yaratıcılığını sadece erkeğine saklar.
Bir kadının gerçek erkeği olmayı başarabilmişseniz çok şanslısınız demektir.
Çünkü yaşamınız asla sıradan olmayacaktır.

Bir kadın hayattır aslında.
Çünkü hayatın içinde olan her şey ancak kadınlar olduğunda anlam kazanıyor.
Yemek yemek, su içmek bile.
Bir kadının elinden içtiğiniz suyla kendi kendinize bardağı doldurup
içtiğiniz su arasındaki lezzet farkını anlayabiliyor musunuz?

Anlıyorsanız ne mutlu size. Anlamıyorsanız, ne yazık ki yaşamıyorsunuz...


|Can Dündar|

31 Ocak 2012 Salı

ÇİKOLATALI MUFFİN :)
Normalde bütün keklerimi ben yaparım. Çok hoşuma gider onun hamuruyla uğraşmak, çırpmak, çırpınmak.
Bu sefer hazır aldım. Dr Oetker'in Çikolatalı Muffin'i.
İçinde toz karışım var. Ona sadece 1 yumurta, su ve yağ ekliyosunuz veee
ta daaa :D kek oluveriyo :))
tam erkeklere göre bir şey aslında :)
ve bu da yapılmış hali :)


Afiyet olsuuuuunnnn :)

26 Ocak 2012 Perşembe

LİMONLU  KEK  TARİFİ :)

Bu bir kız blogu olduğuna göre, biraz yemek tarifi de olmalı diye düşündüm :)
Önce MALZEMELER:
  • Eritilmiş 100 gr tereyağı
  • 4 Yumurta
  • 3.5 su bardağı şeker
  • 1 limon kabuğu rendesi
  • 1.5 su bardağı süt veya yoğurt suyu
  • 2 kaşık limon suyu veya 1 adet Dr. Oetker limon           bkz:
  • 4 su bardağı un
  • 1 paket kabartma tozu
  • 1 paket vanilin
Önce tereyağı yumurta ve şekeri çırpıyoruz. Daha sonra içerisine tüm malzemeleri ekliyoruz.
En son kabartma tozunu döküp karıştırıyoruz.
Kek kalıbına da yapışmaması için biraz yağ ve biraz da un döküyoruz.

Bu malzeme listesi kek kalıbından daha fazla. O nedenle ben hem kek kalıbında hem de cupcake şeklinde yaptım.



İkisini aynı anda atarsanız maalesef pişmiyorlar. O nedenle önceden 180 derece ısıtılmış fırına kek kalbını koydum. O piştiğinde ise cup cakeleri koydum.

Veeeee ta daaa!
Bu da keklerimizin pişmiş hali.
Afiyetle tüketiyoruz efenim :)))

25 Ocak 2012 Çarşamba

Artık twitter da facebook da çok sıkıcı olmaya başladı. Size de öyle gelmiyor mu?
İnsanlar ısıtıp ısıtıp aynı şeyleri paylaşıyorlar. Biz de hala aynı şeylere gülmeye çalışıyoruz.
Kandırmayalım kendimizi.
Kimse artık ne facebook seviyo, ne de twitter. Sadece alışkanlıktan ordayız.

24 Ocak 2012 Salı

Üç Numara Saç ve Kirli Sakal

Erkek teorime göre: erkek dediğinin saçı üç numara olacak ve kirli sakalı olacak. Tamam kabul ediyorum herkese yakışmıyo bu. Özellikle renkli gözlü erkeklerde çok iyi gidiyo.
Bir örnekle açıklayalım:
Ben erkeğe uzun sakalı yakıştıramıyorum. Çok pis geliyo bana. Saç için de aynı şeyi söyleyebilirim. Ama inkar etmiyorum bazı erkeklere cidden  uzun saç yakışıyo.
Bir örnekle açıklayalım:
Gerçi bu film gereğiydi ama olsun :) Herkesin kabul etmesi gereken bir şey varsa o da Orlando Bloom'a en çok bu saçın yakıştığıdır :D
Tabi ki başka halleri de yakışıklı ama şimdi o konuya girmicem :)
Kısa saç ve sakaldan bahsediyorduk.
Mesela Behlül'ün yani Kıvanç Tatlıtuğ'un uzun saçlı halini seveni görmedim. Çok çocuksu ve yağlı duruyodu.
En iyi hali tabi ki de bu haliydi :
Sanırım ne demek istediğimi herkes anladı. Daha fazla erkek resmi koyarak blogumu Biscolata reklamına çevirmek istemiyorum :)


The Oxford Murders
Bilen bilir bilim kurgu kitaplarına ve filmlerine bayılırım.
Hele hele çözümlenmemiş sonlar ya da son anda çözülen gizler beni hep etkilemiştir.
Belki de bu yüzden hep son anda tanı koyulan "House MD" dizisine bayılıyorumdur.
İşte tam böyle bir film buldum!
Aslında çok önce almıştım bu filmi. D&R'ın indirimli dvdler kısmında ilgimi çekmişti. Zaten başrolde Elijah Wood var. Nasıl ilgimi çekmez :)
Kendime zaman yaratıp bir türlü izleyememiştim. Tatil başladığından beri dizi izliyorum.
Shameless'a başladım mesela. Dexter'da 6. sezona geldim. Aynı zamanda haaaalaaaa bitiremediğim Scrubs var. Tabi bir de House :)
Onlarla uğraşmaktan film izlemeyi unutur hale gelmiştim.
Ta ki bugün odamı toplayana kadar.
Cd leri düzenleme safhasında, "dur ya şu filmleri aldım ama izleyememiştim, bi izleyeyim" dedim.
Toplamda 4 film izledim :)
Tabi ki en mükemmeli ve beni etkileyeni Oxford Cinayetleri filmi oldu.
Belki de daha önce Oxford'a gittiğim için bu kadar etkilenmişimdir. Gidilen her mekanı tanımaya 
çalıştım mesela :) Bu da ilgimi yüksek tutmuş olabilir. Ama eminim siz de çok seveceksiniz.
Ardı ardına işlenen cinayetler. Artı matematik ve felsefe profesörleri, sayı dizileri, semboller, çözülmeye çalışılan cinayetler.
Ve hepsinin bağlandığı garip bir son.
En son dakikayı izlediğinizde eminim hepiniz "lan?? yok artık" diye kalacaksınız.
En yakın zamanda filmi alın ve hemen izleyin.
Nası bulduğunuzu da bana mutlaka bildirin ;)

23 Ocak 2012 Pazartesi

22 Ocak 2012 Pazar

Boşver beni... Mühim değilim. Bu onun hikayesi.

Okulda Boş Zamanlarımızda Neler Mi Yapıyoruz?
:)

Suçlar ve Cezalar Hakkında

Cesare Beccaria Bonesana'nın henüz 26 yaşında iken yazdığı bir şaheserdir. Dönemin koşullarına göre ele aldığı konular, yaptığı eleştiriler herkesin harcı olabilecek şeyler değildir.
Bu kitabı mutlaka hukukla alakası olan herkes okumalı.
Bu eserde, idamın ve işkencenin ceza olarak görülemeyeceğini açıklamıştır.
Ayrıca hukuka bir çok ilke kazandırmıştır. "Nullum crimen nulla poena sine lege" (kanunsuz ne suç ne ceza olur) böylelikle meşruluk prensibini de hukuka katmıştır.
"Yasa ancak açık ve zorunlu olarak gerekliliği beliren cezaları koymalıdır ve bir kimse ancak suçun işlenmesinden önce kabul ve ilan edilmiş olan ve usulüne göre uygulanan bir yasa gereğince cezalandırılabılır." ki bu da İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi'nde 8. madde olarak yer almıştır.

Henüz 26 yaşındaki bir insanın, 18. yy'ın en barbar dönemlerinde böyle bir eseri icra etmiş olması müthiş bir cesaret örneğidir.
Kabul ediyorum, çevirilerinin hepsinin dili çok ağır, biraz anlaşılması güç bir eser. Ama dikkatli bir şekilde okuduğunuzda etkilenmemeniz imkansızdır.


Biraz da Cesare Beccaria'nın hayatına değinelim: (15 Mart 1738 - 28 Kasım 1794)

İtalyan hukukçu, filozof, ekonomist ve edebiyatçı, aydınlanma çağının önemli isimlerinden. "Suçlar ve Cezalar Hakkında" adlı (Dei delitti e delle pene) kitabı ile mevcut çağdaş ceza hukukunu kurmuş ve ölüm cezası karşıtlığını da -ilk savunanlardan birisi olarak- aynı eserde gerekçelendirmiştir.
1747-1755 yılları arasında sekiz sene dini eğitim gördükten sonra 20 yaşındayken hukuk doktorası eğitimini tamamlamıştır. Beccaria genelde Hukuk sorunlarıyla ilgilenmiştir.
1770 yılından itibaren Avusturya egemenliğindeki Milan Yönetiminde üst düzey görevli memur olmuş ve ölünceye kadar bu görevini sürdürmüştür. Fransa'da işkencenin kaldırılması, İsveç'te yargı reformunun gerçekleşmesine ilham vermiştir.
Kazandırdığı hukuki ilkeler ve "Suçlar ve Cezalar Hakkında" adlı eseri bugün halen üniversitelerin ceza hukuku kürsülerinde kaçınılmaz bir şekilde referans olarak gösterilmektedir.


Yeni günün 17. dakikası.
Ben hala internet başındayım. Neden hala uyumadım bi fikrim yok. Belki de uyuyamıyorumdur. Bugün bi garip başladı zaten, garip de sonlanması lazımdı.
Biraz aklım karışık. Biraz dost kırgınlıkları var, biraz da kızgınlık tabiki. Eskiden yakın olduğum dostlarım neden şimdi bana bu kadar uzaklar? Ve neden uzak olduğum kişiler bana bu kadar yakın davranıyorlar? 
2 ay öncesinde adını bilmediğim insanların büyük sırlarını bilirken 5-10 yıllık arkadaşlarımın nerede olduğunu bile bilmiyor olmak üzücü. Oysaki ben dostluklara, hele ki eski dostlara çok önem veren bir insanım. Bu insanlar bunu bilmiyorlar mı? Yoksa bilmek mi istemiyorlar ?

Garip günden garip rüyalara doğru uzaklaşırken herkese iyi geceler !

21 Ocak 2012 Cumartesi

Erkekler Ağlamaz
Hani bilinen bir motto vardır ya, erkekler ağlamaz diye.
İşte o dünyanın en büyük yalanıdır. Evet, çok kasarlar kendilerini, evet çok uğraşırlar kimse görmesin, kimse anlamasın diye... Ama ağlamıyorlar diye bir şey yok.
Çok gördüm, çok şahit oldum demiyorum. Ama biliyorum ağladıklarını.
Zaten ben ağlama yanlısıyım. Kendim de çok ağlarım. İnsanların bir derdi varsa onların da ağlamasını isterim.
Ağlamanın bir tür terapi olduğunu düşünürüm çünkü. Ağlayınca dert yok olmuyo. Kabul. Ama sıkıntı kesinlikle azalıyo.
Erkekler zaten kendi aralarında oturup ya para muhabbeti ya da karı kız muhabbeti yaparlar.
Hiç bir zaman iki erkek oturup da "abi benim şöyle bi problemim var biraz akıl ver" demez. Tekrar ediyorum, kız meselesi dışında! En çok görüş alışverişi o konuda yapılır zaten.
Halbuki kızlar bu konuda tam zıttır. Daha karşısındaki "bir derdin mi var" demeden teker teker dökülür dertlerini. Toplum içinde ağlama problemi de yoktur. Gerekirse ağlar, gerekirse yardım ister, herkese sorar en mantıklı kararı uygular.
Erkeklerse kimse bilmesin ister. Kendi kendilerine her şeyin üstesinden gelebileceklerini sanırlar. Halbuki yok öyle bir dünya!
Sıkıntılarını içlerine ata ata büyütüyolar. En yakınları bile ölse başlarını dik tutuyolar, ağlamıyolar. Neden? Erkekler çünkü canım... Hiç ağlayan erkek olur mu? Ağlamak zayıflıktır.
İşte bu yalanlarla kandırıyolar kendilerini. Ama eminim hepsi evde kimse yokken ya da duşta, ya da bomboş bi yolun ortasında ağlıyorlar. Halbuki bunu yakın oldukları, güvendikleri insanların arasında yapabilseler belki de ağlamalarına gerek kalmicak.
Arkadaş dediğin de bunun için yok mu zaten? Derdin olduğunda güldürür. Gerekirse "amaan bunu mu dert ettin" diyip daha ağır olaylar anlatır. Şebeklik yapar, derdine derman olur, çözüm üretir.
Ama ağlamana izin vermez.
Ya erkeklerin gerçekten "dostum" diyebilecekleri insan sayısı az. Ya da gururları çok büyük.
Sevmem gururları kendilerinden büyük insanları, onların egosu da büyük olur çünkü.

Not :Konuyla alakalı olarak paylaşmazsam çatlardım :)

Şu "Yalan Dünya" dizisi ilk bölümüyle hepimizi kırdı geçirdi.
Benim en sevdiğim karakterse : Orçun karakteridir.


bu da videoları:

Bilen bilir, elektrogitarlara taparım. sadece elektrolara mı?
Hayır tüm gitarlara :)
Peki gitar nasıl yapılır? İzleyin ve öğrenin :)


Selamlar. Yeni bir güne daha merhaba :)

Sınavlarım bittiğinden beri her sabah uyandığımda mutlu olurum sanıyodum. Bugün için tam tersi bir durum söz konusu. Büyük bir can sıkıntısıyla uyandım. Durumumu anlatan şarkı tam olarak budur:


Ses nasıl mı oluşuyor? Alın size cevap. Evet iğrenç, biliyorum. Peki, aşırı iğrenç. Tamam, kusunç bile. Ama her şey bilim için. Siz öğrenin diye :)
Düşündüm taşındım. İlk blogumda kendimden bahsetmemişim.
Şu an için kendimle ilgili tek söyleyebileceğim Halil Sezai'yi ne kadar çok sevdiğimdir(!)
Adam isyeeeaaaan diyor millet yıkılıyor arkadaş. Nasıl iştir bu?
Bugün Dost Kitapevi'ne girdiğimde adamın biri "halil sezai'nin albümü var mı?" dedi. "onu alma beni al nolurrr" dedim.
Bi de para verip alıyosunuz arkadaşlar yapmayın bunu. İnternetten indirin falan.

Ayrıca adamın soyadı Paracıkoğlu ya... Baştan komik :D

Not: Aranızda sevenler olabilir. Hemen savunmaya geçmeyin. Ben sevmiyosam sevmiyorumdur. Değişmez bu.

20 Ocak 2012 Cuma

Merhabalar.
Öncelikle hepiniz hoş geldiniz. Bu blog aracılığıyla sizlere duygularımı, düşüncelerimi, kızgınlıklarımı, sevinçlerimi ve yaşadıklarımı aktaracağım.
Beğendiğiniz ve beğenmediğiniz her şeyi not edersiniz çok sevinirim.
Görüşünceye dek hoşçakalın.