26 Ocak 2012 Perşembe

LİMONLU  KEK  TARİFİ :)

Bu bir kız blogu olduğuna göre, biraz yemek tarifi de olmalı diye düşündüm :)
Önce MALZEMELER:
  • Eritilmiş 100 gr tereyağı
  • 4 Yumurta
  • 3.5 su bardağı şeker
  • 1 limon kabuğu rendesi
  • 1.5 su bardağı süt veya yoğurt suyu
  • 2 kaşık limon suyu veya 1 adet Dr. Oetker limon           bkz:
  • 4 su bardağı un
  • 1 paket kabartma tozu
  • 1 paket vanilin
Önce tereyağı yumurta ve şekeri çırpıyoruz. Daha sonra içerisine tüm malzemeleri ekliyoruz.
En son kabartma tozunu döküp karıştırıyoruz.
Kek kalıbına da yapışmaması için biraz yağ ve biraz da un döküyoruz.

Bu malzeme listesi kek kalıbından daha fazla. O nedenle ben hem kek kalıbında hem de cupcake şeklinde yaptım.



İkisini aynı anda atarsanız maalesef pişmiyorlar. O nedenle önceden 180 derece ısıtılmış fırına kek kalbını koydum. O piştiğinde ise cup cakeleri koydum.

Veeeee ta daaa!
Bu da keklerimizin pişmiş hali.
Afiyetle tüketiyoruz efenim :)))

25 Ocak 2012 Çarşamba

Artık twitter da facebook da çok sıkıcı olmaya başladı. Size de öyle gelmiyor mu?
İnsanlar ısıtıp ısıtıp aynı şeyleri paylaşıyorlar. Biz de hala aynı şeylere gülmeye çalışıyoruz.
Kandırmayalım kendimizi.
Kimse artık ne facebook seviyo, ne de twitter. Sadece alışkanlıktan ordayız.

24 Ocak 2012 Salı

Üç Numara Saç ve Kirli Sakal

Erkek teorime göre: erkek dediğinin saçı üç numara olacak ve kirli sakalı olacak. Tamam kabul ediyorum herkese yakışmıyo bu. Özellikle renkli gözlü erkeklerde çok iyi gidiyo.
Bir örnekle açıklayalım:
Ben erkeğe uzun sakalı yakıştıramıyorum. Çok pis geliyo bana. Saç için de aynı şeyi söyleyebilirim. Ama inkar etmiyorum bazı erkeklere cidden  uzun saç yakışıyo.
Bir örnekle açıklayalım:
Gerçi bu film gereğiydi ama olsun :) Herkesin kabul etmesi gereken bir şey varsa o da Orlando Bloom'a en çok bu saçın yakıştığıdır :D
Tabi ki başka halleri de yakışıklı ama şimdi o konuya girmicem :)
Kısa saç ve sakaldan bahsediyorduk.
Mesela Behlül'ün yani Kıvanç Tatlıtuğ'un uzun saçlı halini seveni görmedim. Çok çocuksu ve yağlı duruyodu.
En iyi hali tabi ki de bu haliydi :
Sanırım ne demek istediğimi herkes anladı. Daha fazla erkek resmi koyarak blogumu Biscolata reklamına çevirmek istemiyorum :)


The Oxford Murders
Bilen bilir bilim kurgu kitaplarına ve filmlerine bayılırım.
Hele hele çözümlenmemiş sonlar ya da son anda çözülen gizler beni hep etkilemiştir.
Belki de bu yüzden hep son anda tanı koyulan "House MD" dizisine bayılıyorumdur.
İşte tam böyle bir film buldum!
Aslında çok önce almıştım bu filmi. D&R'ın indirimli dvdler kısmında ilgimi çekmişti. Zaten başrolde Elijah Wood var. Nasıl ilgimi çekmez :)
Kendime zaman yaratıp bir türlü izleyememiştim. Tatil başladığından beri dizi izliyorum.
Shameless'a başladım mesela. Dexter'da 6. sezona geldim. Aynı zamanda haaaalaaaa bitiremediğim Scrubs var. Tabi bir de House :)
Onlarla uğraşmaktan film izlemeyi unutur hale gelmiştim.
Ta ki bugün odamı toplayana kadar.
Cd leri düzenleme safhasında, "dur ya şu filmleri aldım ama izleyememiştim, bi izleyeyim" dedim.
Toplamda 4 film izledim :)
Tabi ki en mükemmeli ve beni etkileyeni Oxford Cinayetleri filmi oldu.
Belki de daha önce Oxford'a gittiğim için bu kadar etkilenmişimdir. Gidilen her mekanı tanımaya 
çalıştım mesela :) Bu da ilgimi yüksek tutmuş olabilir. Ama eminim siz de çok seveceksiniz.
Ardı ardına işlenen cinayetler. Artı matematik ve felsefe profesörleri, sayı dizileri, semboller, çözülmeye çalışılan cinayetler.
Ve hepsinin bağlandığı garip bir son.
En son dakikayı izlediğinizde eminim hepiniz "lan?? yok artık" diye kalacaksınız.
En yakın zamanda filmi alın ve hemen izleyin.
Nası bulduğunuzu da bana mutlaka bildirin ;)

23 Ocak 2012 Pazartesi

22 Ocak 2012 Pazar

Boşver beni... Mühim değilim. Bu onun hikayesi.

Okulda Boş Zamanlarımızda Neler Mi Yapıyoruz?
:)

Suçlar ve Cezalar Hakkında

Cesare Beccaria Bonesana'nın henüz 26 yaşında iken yazdığı bir şaheserdir. Dönemin koşullarına göre ele aldığı konular, yaptığı eleştiriler herkesin harcı olabilecek şeyler değildir.
Bu kitabı mutlaka hukukla alakası olan herkes okumalı.
Bu eserde, idamın ve işkencenin ceza olarak görülemeyeceğini açıklamıştır.
Ayrıca hukuka bir çok ilke kazandırmıştır. "Nullum crimen nulla poena sine lege" (kanunsuz ne suç ne ceza olur) böylelikle meşruluk prensibini de hukuka katmıştır.
"Yasa ancak açık ve zorunlu olarak gerekliliği beliren cezaları koymalıdır ve bir kimse ancak suçun işlenmesinden önce kabul ve ilan edilmiş olan ve usulüne göre uygulanan bir yasa gereğince cezalandırılabılır." ki bu da İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi'nde 8. madde olarak yer almıştır.

Henüz 26 yaşındaki bir insanın, 18. yy'ın en barbar dönemlerinde böyle bir eseri icra etmiş olması müthiş bir cesaret örneğidir.
Kabul ediyorum, çevirilerinin hepsinin dili çok ağır, biraz anlaşılması güç bir eser. Ama dikkatli bir şekilde okuduğunuzda etkilenmemeniz imkansızdır.


Biraz da Cesare Beccaria'nın hayatına değinelim: (15 Mart 1738 - 28 Kasım 1794)

İtalyan hukukçu, filozof, ekonomist ve edebiyatçı, aydınlanma çağının önemli isimlerinden. "Suçlar ve Cezalar Hakkında" adlı (Dei delitti e delle pene) kitabı ile mevcut çağdaş ceza hukukunu kurmuş ve ölüm cezası karşıtlığını da -ilk savunanlardan birisi olarak- aynı eserde gerekçelendirmiştir.
1747-1755 yılları arasında sekiz sene dini eğitim gördükten sonra 20 yaşındayken hukuk doktorası eğitimini tamamlamıştır. Beccaria genelde Hukuk sorunlarıyla ilgilenmiştir.
1770 yılından itibaren Avusturya egemenliğindeki Milan Yönetiminde üst düzey görevli memur olmuş ve ölünceye kadar bu görevini sürdürmüştür. Fransa'da işkencenin kaldırılması, İsveç'te yargı reformunun gerçekleşmesine ilham vermiştir.
Kazandırdığı hukuki ilkeler ve "Suçlar ve Cezalar Hakkında" adlı eseri bugün halen üniversitelerin ceza hukuku kürsülerinde kaçınılmaz bir şekilde referans olarak gösterilmektedir.


Yeni günün 17. dakikası.
Ben hala internet başındayım. Neden hala uyumadım bi fikrim yok. Belki de uyuyamıyorumdur. Bugün bi garip başladı zaten, garip de sonlanması lazımdı.
Biraz aklım karışık. Biraz dost kırgınlıkları var, biraz da kızgınlık tabiki. Eskiden yakın olduğum dostlarım neden şimdi bana bu kadar uzaklar? Ve neden uzak olduğum kişiler bana bu kadar yakın davranıyorlar? 
2 ay öncesinde adını bilmediğim insanların büyük sırlarını bilirken 5-10 yıllık arkadaşlarımın nerede olduğunu bile bilmiyor olmak üzücü. Oysaki ben dostluklara, hele ki eski dostlara çok önem veren bir insanım. Bu insanlar bunu bilmiyorlar mı? Yoksa bilmek mi istemiyorlar ?

Garip günden garip rüyalara doğru uzaklaşırken herkese iyi geceler !